7 Eylül 2011 Çarşamba

oha ya. en son 17 temmuzda post yazmışım:/ renkli bileziklere torpil geçiyorum sanırım.

çocukları özetlemek gerekirse;

efe canavarı okulda öğretmenlere kök söktürüyormuş. geçen sibel ablamla konuştular. tatminsizmiş ve hiç laf dinlemiyormuş. zaten pedagog barış bey evde ananne ve dedeyle teyzelerle yaşayan çocukların bu kadar şımarık davranmasının normal olduğunu söylemişti. yine de siboş üzüldü tabi. neticede anne

dünyanın en harika çocuğu yiğide merhaba deyin! sadece aşırı yakışıklı olmasını bırak çok sevecen. öpüyor seviyor laf dinliyor kucağında tutabiliyorsun oyun oynayabiliyorsun, oyuncak seviyor, oyuncakları kırmaya çalışmıyor, 2 yaşını bitirdi tuvalete gitmek istiyor çişi geldiğinde! böyle de superman tarafları var. öpmeye koklamaya doyamıyor insan. keşke altı yedi tane klonu olsaydı bu çocuğun. bizi çocuk yapmaktan kurtarırdı.

yavrum kıvancım da dadısının firar etmesinden sonra efelerin okula başlamıştı iki ay gitti geldi floryadan reşadiyeye. şimdi evinin orada bir okula başladı. hiç zararı yok. geçen yemeğe gittik tek isteği ekmek yemek ve caillou seyretmek oldu. tabi serap ablam ekmek vermeyince ağladı biraz. ekmekle arasında özel bir ilişki yaşıyor kesinlikle. iyi geceler kader deyip kendini yere atmayı, ağaca kuş çıkmış adam daldan atlamış uçak geçmiş kedi ölmüş gibi anlamsız ama sıralı cümleler kurmayı bıraktı artık. ama hala öpmeyi bilmiyor. çocuk 3.5 yaşında ama öpmeyi bilmiyor ya!

efeye amerıkadan çim biçme makinesi alacağıma dair söz verdim umarım bulurum yoksa hayatımı zindana çevirecektir biliyorum. aslında telefonumda bir sürü fotoğrafları var buraya da bir ara koyacağım.

çocuklarsız hayat çekilmiyor. onlarsız ev boş geliyor. onlar olduğu zamanda başın şişiyor ya, o ayrı mesele. :)